Maarif Mektepleri International Journal of Social and Humanistic Sciences, cilt.8, sa.1, ss.17-36, 2025 (Hakemli Dergi)
Kur’ân-ı Kerîm, insan ilişkilerinde adalet, barış ve ahde vefa ilkelerini esas alarak uluslararası düzlemde uygulanabilir normatif çerçeveler sunmaktadır. Hucûrât Sûresi farklı milletlerin yaratılışını insanlık için bir tanışma ve toplumsal dayanışma vesilesi olarak zikretmekte olup bu ilke dolaylı olarak uluslararası ilişkilerde barış ve karşılıklı anlayışın teşvik edilmesine teorik bir temel sağlamaktadır. Enfâl Sûresi, muhatabın barışa meyletmesi hâlinde barışa yönelmeyi emrederken, Tevbe Sûresi antlaşmalara sadakatin temel bir ilke olduğunu ancak sözleşmenin ihlali durumunda mütekabiliyet prensibinin devreye gireceğini ortaya koymaktadır. Klasik İslam hukuku, uluslararası ilişkileri zimmet, eman, muvâdea ve maslahat ilkeleri çerçevesinde sistematize etmiş; bu bağlamda mezhepler farklı metodolojik yaklaşımlar sergilemiştir. Hanefî mezhebi, Hudeybiye Antlaşması gibi anlaşmaları dayanak göstererek barış antlaşmalarının süresiz olabileceğini savunmuştur. Buna karşılık, Şafiî ve Hanbelî mezhepleri, Tevbe Sûresi 1-4. ayetlerini esas alarak, barış antlaşmalarının ancak belirli bir süreyle sınırlandırılabileceğini ileri sürmüşlerdir. İslam hukukunda barış ve savaşın hukuki statüsü, dâru’l-İslâm ve dâru’lharb ayrımı çerçevesinde değerlendirilmişse de bu kavramsal çerçevenin tarihsel süreç içinde farklı yorumlara konu olduğu gözlemlenmiştir. Modern uluslararası hukuk ise 1648 Vestfalya Barışı ile devlet egemenliğini temel alan bir yapı kazanmış daha sonra Viyana Andlaşmalar Hukuku (1969) gibi düzenlemeler aracılığıyla kodifiye edilmiştir. Bu sistem, teorik olarak barış ve devletlerarası eşitlik ilkelerine dayanmakla birlikte pratikte güçlü devletlerin menfaatlerini öncelediği yönünde eleştirilmiştir. Özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin veto mekanizması uluslararası adaletin sağlanması bağlamında önemli tartışmalara konu olmaktadır. Bu çalışmada, İslam hukukunun uluslararası ilişkilerde geliştirdiği bazı normatif ilkeler ile modern uluslararası hukuk sisteminin ilgili kısımları mukayeseli olarak incelenerek adalet ve eşitlik ekseninde her iki sistemin araştırmaya konu olan hususlarının ortak yönleri ve farklılaşan yaklaşımları analiz edilmiştir.
The Qurʾān establishes principles of justice (ʿadl), peace (salām), and fulfillment of covenants (wafāʾ al-ʿahd) in human relations, providing normative frameworks applicable at the international level. Sūrat al-Ḥujurāt describes the creation of different nations as a means for human acquaintance and social solidarity, and this principle indirectly provides a theoretical foundation for promoting peace and mutual understanding in international relations. Sūrat al-Anfāl commands adherence to peace when the opposing party inclines towards it, while Sūrat al-Tawba emphasizes the principle of loyalty to treaties, stipulating that mutuality applies in cases of treaty violations. Classical Islamic law (fiqh) systematized international relations through the principles of ḏimmah (protected status), amān (safe-conduct), muwādaʿah (truce), and maṣlaḥah (public interest), with different methodological approaches adopted by the legal schools. The Ḥanafī school, citing historical agreements such as the Treaty of Ḥudaybiyyah, argues that peace treaties can be indefinite. Conversely, the Shāfiʿī and Ḥanbalī schools, based on Sūrat al-Tawba (9:1–4), contend that peace agreements should be limited to a fixed duration. Although Islamic law traditionally classified peace and war under the dichotomy of dār al-Islām (Abode of Islam) and dār al-Ḥarb (Abode of War), historical developments have led to diverse interpretations of these concepts. Modern international law evolved with the 1648 Treaty of Westphalia, establishing a state sovereignty-based system, later codified through instruments such as the 1969 Vienna Convention on the Law of Treaties. While this framework theoretically upholds principles of peace (salām) and equality among states (musāwāt), it has been criticized for prioritizing the interests of powerful nations. In particular, the United Nations Security Council’s veto mechanism remains a major point of contention in discussions on global justice. This study conducts a comparative analysis of Islamic legal principles in international relations and relevant aspects of modern international law, examining the commonalities and divergences between the two systems in terms of justice (ʿadl) and equality (musāwāt).