TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDE AMERİKAN İMPARATORLUĞU


TOMAN M., AKMAN H.

Tarih Okulu Dergisi, sa.20, ss.285-331, 2014 (Hakemli Dergi)

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Basım Tarihi: 2014
  • Dergi Adı: Tarih Okulu Dergisi
  • Derginin Tarandığı İndeksler: TR DİZİN (ULAKBİM)
  • Sayfa Sayıları: ss.285-331
  • Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

ABD, kuruluşundan itibaren bir imparatorluk olarak kurgulanmıştır. Barış,
eşitlik, demokrasi ve adalet gibi değerleri benimseyen ve bu değerleri küresel
egemenliği için araçlar olarak kullanan yeni bir tür imparatorluktur. Bir kıta ülkesi
olarak 19. yüzyıldan itibaren attığı her adım, küresel egemenliği yakalamak içindir.
1776 yılından, 1898 yılına kadar Amerikan kıtası içinde yayılmacı bir politika
izleyen ABD, ortaya koyduğu Manifest Destiny ve Monroe Doktrini ile teritoryal
büyümesine gerekçe üretmiştir. 19. yüzyıl boyunca izlenen yayılmacı politikasını güçlü
ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmeler ile destekleyen ABD için 1898 yılındaki
İspanyol-Amerikan Savaşı, bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Zira bu
tarihten sonra uygulanan küresel yayılmacı politikalar imparatorluk hayalini
gerçekleştirmek için uygulanmıştır.
20. yüzyıl boyunca bir imparatorluk olarak yürüyüşünü sürdüren ABD için iki
dünya savaşında savaşmak ve muzaffer çıkmak, büyük küresel egemenlik stratejisini
gerçeğe dönüştürme yolunda önemli bir başarıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası
Amerikan hükümetlerinin ortaya koyduğu küresel egemenlik stratejisi, yapılandırılan
sistem ile hayata geçirilmiştir.
Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB ile yürütülen mücadele, ABD’nin küresel
egemenliğini sürdürmede önemli araçlar olan barış, demokrasi ve özgürlük gibi idealler
ile desteklenmiştir. Soğuk Savaş’ın bitimiyle, dünyanın tek süper gücü olma sıfatını
kazanan ABD için, Pax Americana sistemini kurmak önemli bir hedef olmuştur. ABD,
1990’lı yıllarda ortaya çıkan yeni dönemi, hangi dış politika öncelikleri ile ele alacağını
belirlemek ile geçirmiştir. Sonucunda, 1990-2001 yılları arasında, dünyanın önemli
noktalarında Amerikan etkisini ve askeri mevcudiyetini korumak ve içeride ekonomik
gelişme öncelikli politikaları izlemek, ana politikalar olarak belirlenmiştir.
11 Eylül 2001 tarihi, ABD için büyük öneme sahiptir. Bu trajik terör saldırısı,
ABD’nin kimliğini dramatik bir şekilde etkilemiştir. Fakat terör saldırısı korku ve
karmaşayı getirse de, Teröre Karşı Doktrinin G.W. Bush döneminde kullanılması için
büyük bir fırsat vermiştir. Bu doktrin, Amerikan Yüzyılı Projesini ortaya koyan Yeni
Muhafazakârlar tarafından, ABD’nin emperyal egemenliğini sürdürmek ve geliştirmek
için bir araç olmuştur.
Bu çalışma kendini “özgürlük imparatorluğu” olarak konumlandıran ABD’nin,
tarihsel süreç içerisinde imparatorluk gibi hareket ettiğini ortaya koymayı
amaçlamaktadır. Bundan öte, ABD’nin bir imparatorluk olup olmadığı veya
imparatorluk ise nasıl bir imparatorluk olduğu tartışmalarına, tarihsel süreç içerisinde
verilen kendi içinden ve prestij kazanan kaynaklar ile katkıda bulunmayı
hedeflemektedir. 

 

The Unites States was set up as an empire from the beginning. Since its creation
the United States has followed expansionist policies for creating dominance wherever
possible as a new type of empire. Promoting ideals like peace, equality, democracy and
justice have always been tools for spreading tool for spreading her hegemony. As a
continental power, US shaped her internal and external policies in order to acquire
continental supremacy.
From 1776 to 1898, expansionist policies of US were endorsed by doctrines like
Manifest Destiny and Monroe Doctrine to justify her expansion pace. US also supported
her expansionist policy by progressive economic, political and social growth. The
Spanish-American War in 1898 was an important milestone for US because after that
expansionist foreign policies have been implemented in order to secure global empire
dream.
During 20th century, US maintained her progress even two world wars have
served US grand strategy to become an empire for the global dominance. After World
War II, US has created a new world system and this system enabled her to sustain the
grand dominance strategy. Cold War period has also served US to expand her global
hegemony while US were struggling with USSR in order to shape her identity as a
peace, democracy and freedom heaven.
With the end of Cold War, US has turned into a sole super power of the world.
Being the sole super power of the world enabled US to set up Pax Americana ideal
based world system. In 1990’s US had tried to find exact foreign policy approach to
handle new era. Yet in the period between 1990 and 2001, safeguarding American influence and military presence in key regions of the world with economic development
priorities for internal affairs were main policies
11 September 2001 has been a crucial date for Americans. The tragic terror
assault dented US identity dramatically. However the terror assault created the reason
for the application of the War on Terror Doctrine during the presidency of G.W. Bush.
This so called doctrine bring forward an opportunity for Neo Conservatives to carry into
effect The Project New American Century project for the US imperial hegemony.
This study aims to demonstrate how US, positioned herself as an “empire of
liberty”, acted like an empire during the course history. In addition, it has a capacity to
contribute into American empire discussions about whether US is an empire or not and
if US is an empire, what kind of an empire, by presenting rich variety of prestigious
sources from American scholars