Eğitim Kitabevi, Konya, 2020
Türk müziğinin çokseslendirilmesi geçmişten günümüze çok tartışılan bir konudur.
Türk müziğinin icrasında ve nazariyatında, müzisyenler tarafından tam bir birlikteliğin
sağlanamaması bir yana Türk müziğinin teorik ve uygulama alanlarındaki yenilikçi
yaklaşımlara her zaman önyargıyla yaklaşılmıştır. Geleneksel Türk müziğinin iki temel türü
olan, Türk Halk Müziği (THM) ve Türk Sanat Müziği (TSM), monofonik1, heterofonik2 ve
makamsal yapısıyla, Çin, Japon, Hint vs. müzikleri hariç, geleneksel birçok dünya
müziklerinden ayrılır. Makamsal yapısındaki koma olarak adlandırılan mikrotonal sesler ve
beraberindeki aralıklardan oluşan ezgisel boyut, Türk müziğinin en büyük zenginliği olarak
görülebilir. Sonuç olarak bu zenginliğin salt teksesli, geleneksel olarak icrasının yanı sıra,
tampere sistemde ve çoksesli olarak icrasının da mümkün olduğu yaklaşık 100-150 yıldır
yapılan çalışmalarla görülmektedir. Tabi ki bu çalışmalar arasında özensiz ve geleneği tamamen
yok sayan, müziğin ahengini bozan örnekler olduğu gibi homofonik ve polifonik eşliklerle
çokseslendirilen başarılı örnekler de vardır. Fakat bu örnekler tamamen yaratıcısının kişisel
bilgi ve birikimi ile yapılmış, kuramsal bir düzlemde tartışılmamış, açıklanmamış çalışmalardır.
Doğal olaraktır ki bugünden geçmişe başarılı olarak bakabileceğimiz çalışmalar, kendi
döneminde de eleştirilmiş ve tartışılmıştır. Geçmişte A.Samim Bilgen, Veysel Arseven,
Saadettin Arel, Kemal İlerici (öğrencileri Ertuğrul Bayraktarkatal, Muammer Sun), Yalçın Tura
gibi besteciler Türk müziğinin çokseslendirilmesi ile ilgili kuramsal çalışmalar yapmışlar,
özellikle Kemal İlerici “Dörtlü Armoni” önermesi müzik camiasında ses getirmiştir. Ardından
gelen öğrencilerinin de katkısıyla dörtlü armoni sistemi, Türk müziğinin kendine has bir
çokseslendirme tavrının olabileceği umuduyla epeyce tartışılmıştır. Gelinen noktada dörtlü
armoni sistemi, akademik düzlemde kalarak yaygınlaşamamış ve bir bestecilik tekniği olarak
değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra Batı müziği (Klasik) armoni kuramının temellerini
oluşturan ve tonal armoni olarak da adlandırılan sistem, Türk müziğinin icrasında ve armonize
edilmesinde çokça kullanılmış, fakat çok ilginçtir ki kuramsal bir boyutta anlatılmamış ve
tartışılmamıştır. Bu çalışma, tam da buradan hareketle önceki yapılan arayış ve çabaları da
gözardı etmeden, Türk müziğinin makamsal yapısındaki hassasiyetleri de mümkün olduğunca düşünerek, tonal armoni sistemini Türk müziğinin çokseslendirilmesinde kullanımına yönelik
önermeler ve örnekler içermektedir.
Türk müziği çokseslendirme çalışmalarında genel olarak yukarıda bahsedilen teorik
(armoni) anlayışın yanı sıra bestecilik anlayışı da belirleyicidir. İlhan Usmanbaş, Muammer
Sun, İlhan Baran gibi bir çok besteci, çokseslendirilmiş türkülerin geleneksel formlarındaki
değişikliklerinden dolayı, aynı zamanda birer kompozisyon olduğundan da bahsetmişlerdir. Bu
minvalde kitaptaki çokseslendirmelerin her biri birer kompozisyon olarak da kabul edilebilir.
Burada dikkat edilecek unsur, çokseslendirmeyi yapan bestecinin, serbest bir bakış açısıyla
fakat klasik armoni kuralları çerçevesinde bağımsız bestecilik yönünü öne çıkartmasıdır.
Kitaptaki anlatılan kurallar, temelde klasik armonideki soprano partisinin armonizasyonu
konusu ile de ilişkili olarak, Türk müziği makam dizilerinin tampere sistemde en yakın
karşılıklarının belirlenerek öğretilmesini hedeflemektedir. Çalışma, daha önce Türk müziği
makam dizilerini tampere sistemde kullanmış ve çoksesli hale getirmiş bestecilerle aynı
mantıksal çerçeve içerisindedir. Daha önce tonal armoni sistemiyle Türk müziğinin
çokseslendirilmesinin kuramsal bakımdan yazılmamış ya da tartışılmamış kurallarının yazıya
dökülmesi, çalışmanın yenilikçi boyutunun temellerini de oluşturmaktadır.