Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, cilt.4, sa.7, ss.79-86, 2022 (Hakemli Dergi)
Osmanlı tehdidi karşısında düşmanımın düşmanı dostumdur düsturu ile hareket eden Hıristiyan devletler,
Şii Müslüman inancına mensup olmalarına rağmen Safevileri müttefik olarak kabul etmekten
çekinmemekteydiler. Safevî Devleti’nin kuruluşundan itibaren Osmanlı-Safevî çatışmasını Osmanlılara
saldırmak için doğru bir fırsat olarak görmekteydiler. Batı’nın İran siyaseti Timur’un Ankara Zaferi’yle başladı.
İspanyol elçi Ruy Gonzalez Clavijo ilk kez 1404’te İran’a vardığında ilk temas kuruldu. Ardından
Akkoyunluların lideri Uzun Hasan ile ilişkiler devam ettirildi. Safevilerin tarih sahnesine çıkmasıyla beraber Şah
İsmail döneminde bu kez Portekizlilerin önderliğinde Batıların İran ile olan ilişkileri arttı. Doğudaki Şî’î bir
devletin varlığı Osmanlı Devleti açısından en başından beri tehdit unsuruydu. Topraklarındaki nüfus
hareketlerini kontrol etmek ve zanaatkâr iş gücünün İran’a götürülmesini engellemek II. Bayezid’den beri
Osmanlıların bir devlet politikasıydı. Safevileri ortadan kaldırmak amacıyla uzun yıllardır süren Osmanlı-Safevî
savaşları iki ülkenin hazinesini iflasa sürükleyecek kadar ciddi bir boyut kazandı. İktisadî duruma bakıldığında
ikinci bir Çaldıran yaşanması ihtimaline karşı devletinin yıkımını önlemeye çalışan taraf Şah Tahmasp oldu.
Osmanlılarla barış yaparak devletini ayakta tutma siyasetini izledi. Nihayet 1555 Amasya Antlaşması ile bu
amacına ulaşırken aynı zamanda padişaha bir Şî’î Safevî devletinin varlığını kabul ettirdi. Ziraî ve iktisadî
kalkınma hedefinde barışçı, akıllı ve âdil siyaset güden Şah Tahmasp ile İran’da ekonomik ilerleme görüldü.
Osmanlılarla sürdürülen barış sayesinde İran’da imar faaliyetleri başlayıp nüfus artışı yaşandı. Bu yüzden
Osmanlı-Safevî barışını riske atacak her teşebbüse Şah Tahmasp yüz çevirmekteydi. Fakat Hıristiyan krallar,
İnebahtı zaferinin Şah Tahmasp’ı ittifaka katılmaya ikna edebilecek bir kırılma noktası olduğuna
inanmaktaydılar. İnebahtı Muharebesi’de donanmasının büyük kısmını kaybeden Osmanlı Devleti’ne karşı
İspanya, Papalık ve Venedik’ten oluşan Hıristiyan devletler, hem karadan hem de denizden olmak üzere eş
zamanlı bir sefer başlatarak Osmanlıları tarih sahnesinden silmek istemekteydiler. İnebahtı zaferi öncesinde
kurulan Hıristiyan İttifak’a Portekiz dâhil oldu. Portekiz’in denizaşırı taşımacılığı sayesinde İran’a ulaşım
Lizbon, Goa, Hürmüz vasıtasıyla sağlanmaktaydı. Osmanlı topraklarından geçen kara yoluna göre çok daha
güvenliydi. Atlantik ve Hint Okyanusu arasındaki ticarete egemen olan Portekiz Kralı Dom Sebastião, batıdan ve
Safevilerin yardımıyla doğudan olmak üzere aynı anda Osmanlı Devleti’ne saldırmayı amaçlayan müttefikler
adına Şah Tahmasp’a denizden bir elçi gönderme görevini üstlendi. Bu doğrultuda harekete geçen ittifak üyeleri,
Portekiz Kralı Dom Sebastião'nun elçisi Miguel Dabreu de Lima ile birlikte Şah Tahmasp’a gönderdikleri
mektuplarda Osmanlılara karşı Safevileri ittifaka sokmak niyetinde olduklarını bildirdiler. Fakat Şah Tahmasp,
Portekiz elçisi Dabreu de Lima’yı pek dostane karşılamayarak Osmanlı Devleti’yle barışı korumakta kararlı bir
duruş sergiledi. Bu bağlamda esas olarak İspanyol ve Portekiz arşivlerine göre ele aldığımız çalışmamız,
İnebahtı Muharebesi’nin uluslararası siyaset açısından etkisini küresel boyutta gösterme denemesidir.