in: Anlatı Araştırmaları, Ömer Solak, Editor, Paradigma Akademi, Çanakkale, pp.127-166, 2024
This study focuses on narrative forms, language and discourse pieces that carry social memory between generations and are widely used in the daily life of the city of Gaziantep. Language, as a practice that draws the lines of distinction in the cultural field, shapes the perspective on the other, and ultimately shapes the patterns in social relations, has been discussed together with all the mental world and meaning maps related to it. The power of the narrative lies in its ability to go beyond a symbolic universe and have a material and concrete appearance. Words, which initially enable semantic exchange between people, one step later become part of a social reality that is shaped through them and excludes some social subjects; the relationship between language and hegemony is established through this means. We focused on words that are frequently used in the daily life of Gaziantep and have a marginalizing meaning. In this context, an effort was made to first understand the etymological roots of the words and then the meanings and reproduction practices attributed to the social actors who used those words. In-depth interviews were conducted with social actors who experienced the urban space of Gaziantep and described themselves as locals of the city, and an exploratory reflection on the social relations network of the city was carried out through their language, discourse and narrative. Ultimately, language and narrative were established as a kind of microcosm that included all social representations and marginalization strategies in an urban space.
Bu çalışmada toplumsal belleği kuşaklararasında taşıyan ve Gaziantep gündelik hayatında yaygın biçimde kullanılan anlatı biçimlerine, dil ve söylem parçalarına odaklanılmıştır. Kültürel alandaki ayrım hatlarını çizen, öteki olana ilişkin bakışı biçimlendiren ve en nihayetinde toplumsal ilişkilerdeki örüntülere desen veren bir pratik olarak dil, ona ilişkin bütün zihin dünyası ve anlam haritalarıyla birlikte ele alınmıştır. Anlatının gücü, simgesel bir evrenin ötesine geçerek maddi ve somut bir görünüme sahip olmasında yatar. Başlangıçta insanlar arasındaki anlamsal değiş tokuşu mümkün kılan sözcükler, bir adım sonra kendileri üzerinden şekillenen ve bazı toplumsal özneleri dışarıda bırakan bir toplumsal gerçekliğin parçası haline gelir; dil ve hegemonya arasındaki ilişki de bu vasıtayla kurulmuş olur. Bu ilişkiyi göstermek için Gaziantep gündelik yaşamında sıklıkla kullanılan ve ötekileştirici bir anlamı ihtiva eden sözcüklere odaklanılmıştır. Bu doğrultuda önce sözcüklerin etimolojik kökenlerini sonra o sözcükleri kullanan toplumsal aktörlerin yükledikleri anlam ve yeniden üretim pratiklerini anlamak üzerine bir çaba gösterilmiştir. Nitekim bu bağlamda Gaziantep kent mekânını deneyimleyen, kentin yerlisi olarak kendilerini tarif eden toplumsal aktörlerle derinlemesine görüşmeler yapılmış ve onların dili, söylemi, anlatısı üzerinden kentin toplumsal ilişkiler ağı üzerine keşfedici bir düşünüş gerçekleştirilmiştir. En nihayetinde dil ve anlatı, bir kent mekânındaki tüm toplumsal temsilleri ve ötekileştirme stratejilerini içerisinde barındıran bir tür mikro-kozmos olarak kurulmuştur.