“Köle Bölgeleri” ve “Köle Toplumu” Tartışmaları Ekseninde Kırım Hanlığı


Yaşa F.

II. Uluslararası Karadeniz Tarihi Sempozyumu, Trabzon, Türkiye, 6 - 08 Haziran 2024, ss.8-9

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Trabzon
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.8-9
  • Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Osmanlı ve Kırım toplumunda kölelik, esaret, ticaret ve yaşam ekseninde giderek daha fazla bilimsel çalışmanın kaleme alındığı genişleyen bir sahadır. Konuşan mal (mâl-ı nâtık) addedilen bu insanların hangi yollarla esir edildiği, nasıl köleleştirildikleri, devlet ve toplum nazarında var oluş mücadeleleri (daha çok bireysel çabalar), hayat hikâyeleri, azat edilme serüvenleri ve hür birer insan olarak topluma ne ölçüde eklemlenebildikleri daha çok mikro ölçekli araştırmalarda ele alınmaktadır. Ancak Osmanlı ve Kırım toplumunda köleliğin “anlatı metni” niteliğinin ötesine geçebilmesi ve küresel kölelik çalışmalarına dahil edilebilmesi için kavramsal ve kuramsal bir dayanak etrafında şekillenmesi gerekliliği güncel tartışmalarda yerini alan bir yaklaşım olarak yükselmektedir. 

Bu bildiri, Jeffrey Fynn-Paul’un köle bölgeleri (slaving zones) kavramsallaştırması ile Noel Lenski ve Catherine M. Cameron’un köle toplumu tartışmaları (slave society) ekseninde Kırım köleliğini yeniden değerlendirmeyi amaçlamaktadır. 1650-1750 sürecinde Kırım kadı sicillerinden derlenen veriler üzerinden makro ölçekli dönemsel değişim ve trendler somut hale getirilecektir. Bildirinin temel argümanı iki siyasi olayın, Kefe’nin Osmanlılar tarafından fethi (1475) ve Karlofça Anlaşması’nın (1699), Kırım Tatarlarının sosyo-ekonomik yaşamlarında köklü değişiklikler bıraktığı yönündedir. Kefe’nin fethi ve sonrasında 200 yıl kadar süren yağma akınları Kırım yarımadasının “slaving hub”’a dönüşmesine olanak vermiştir. Bu dönem, Kırım’da şehirlisinden köylüsüne, zengininden fakirine neredeyse hemen her kesimden insanın hanesinde kölelerin bulunduğu ve toplumda köle sahibi olmanın bir ayrıcalık veyahut zenginlik göstergesi olmadığı bir süreçtir. Karlofça Anlaşması (1699) ise Kırım Tatarlarının temel geçim kaynaklarının hızlı bir şekilde kurumasına, toplumda fiyat enflasyonu ve büyük iş gücü açığının oluşmasına yol açmıştır. Ayrıca yağma akınlarının azalması toplumda kölenin az bulunur hale gelmesine, hür insanların icâre anlaşmaları ile çalıştırılmaya başlanmasına ve yasal olmayan köleleştirmenin yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Bildiride Kırım Kadı sicillerindeki kayıtların tematik değişimlerinden hareketle “kırılma noktası” ve “dönüşümün başlangıcı” şeklinde tanımlanan bu iki siyasi olayın Kırım toplumundaki izleri sürülerek Kırım’ın, köle bölgesi ve köle toplumu kavramsallaştırmaları arasında nerede durduğu üzerine değerlendirmeler yapılacaktır.