Kültür Araştırmaları Dergisi, no.8, pp.106-121, 2021 (Peer-Reviewed Journal)
Osmanlı-Türk modernleşmesi, başlangıcından itibaren güçlü bir Doğu-Batı çatışması içinde ilerlemiştir. Bu çatışma, Tanzimat sonrası Türk edebiyatının da ana konularından biri olmuştur. Osmanlı döneminde gelenekle modernliği uzlaştırma çabası ön plandadır. Cumhuriyet’in ilanıyla modernleşme, devrimci bir kimlik kazanır.
Fakat devletin kendini Batılı bir ulus devlet olarak sunması, geniş halk kitlelerinin
yaşamında belirleyici olan geleneği ortadan kaldırmaya yetmez. Devrimler, merkezdeki eğitimli kadrolar arasında ve büyük şehirlerde benimsense de nüfusun büyük
çoğunluğunu barındıran taşrada açık ya da örtük bir dirençle karşılaşır. Merkez ve
çevre/taşra arasındaki bu fark, Osmanlı-Türk modernleşmesinin temel çatışması
olan Doğu-Batı farklılığının yeni bir görünümüdür. Son dönem Türk edebiyatında
sohbet üslubu ve özgün taşra yaklaşımıyla öne çıkan Mustafa Çiftci’nin “Elif, Tina,
Tolga” hikâyesi, Cumhuriyet döneminde oluşan ve günümüzde anlamını yitirmiş
olan bu merkez-çevre karşıtlığı üzerine kurulmuştur. Bir kısmı Türkiye’nin taşrasında,
bir kısmı ise dünyanın önemli merkezlerinden Londra’da geçen hikâye, Çiftci’nin
mekân bağlamında taşranın sınırlarını aşmayan diğer metinlerinden ayrı bir noktada
durmaktadır. Bu makalede öncelikle Doğu-Batı çatışmasının merkez-çevre karşıtlığına eviriliş süreci üzerinde durulmuş; ardından 2000’li yıllarda değişen merkezçevre ilişkileri içinde yazarın konumuna temas edilmiştir. Sonrasında “Elif, Tina, Tolga” hikâyesi, merkez-çevre, Doğu-Batı ve oryantalizmin farklı görünümleri bağlamında analiz edilmiştir