Mide kanserlerinde östrojen ve progesteron reseptörlerinin prognostik öneminin belirlenmesi


Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2003

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: ÖZTEKİN ÇIKMAN

Danışman: Muammer Karaayvaz

Özet:

Mide kanserlerinin primer tedavisi cerrahi rezeksiyondur. Hastalığın evresiyle ilgili olmak üzere radyoterapi (RT) ve kemoterapi de (KT) tedavi protokolleri içerisinde yer alabilmektedir. Evre 3A ve Evre 3B mide kanserli olguların tedavi protokolleri halen tartışmalıdır. Günümüzde hem kemoterapötik ajanlardaki hem de radyoterapideki modern gelişmelere rağmen mide kanserlerinde bunların sağkalıma % 10'dan fazla bir katkıları olmadığı uzun serilerde tespit edilmiştir. Hormonal tedaviye de yeterli yanıt elde edilememiştir. Bu nedenle mide kanserlerindeki tek ve etkili yöntem olarak cerrahi tedavi hala birinci sırada yer almaktadır. Erken evre mide kanserlerinde cerrahi tedavinin yeri tartışmasızdır. İleri evre kanserlerde ise küratif cerrahi tedavinin yeri tartışmalıdır. Bu nedenle lokoregional ilerlemiş (advanced gastrik kanser) olgularda ise cerrahi tedavinin mutlak endikasyonunu koymak çok zordur. Evre 3A ve özellikle Evre 3B olgularda cerrahi tedaviden sonra kişiye göre sağkalım farklı olmaktadır. Bugünkü bilgilerimiz ışığında mide kanserlerinde en önemli prognostik faktörlerin serozal tutulum, lenf nodülü metastazı, tümörün diferansiyasyonu, evresi, çapı, lokalizasyonu, histopatolojik tipi, peritonda kanser hücrelerinin varlığı, karaciğer metastazı, ameliyat sonrası rezidüel tümör bulunması, hastanın yaşı, performansı, yandaş hastalık durumu olduğunu bilmekteyiz. Ayrıca mide kanserlerinde olguların sağkalımının neoplazinin biyolojik karekteri ve biyolojik konak ile olan ilişkisi ve de henüz bilinmeyen bazı faktörlere de bağlı olduğu gösterilmiştir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda bazı bölgelerde mide kanserlerinde östrojen reseptör (ER) ve/veya progesteron reseptörlerinin (PR) pozitif ve/veya negatif oldukları; pozitif olanlarda prognozun daha iyi olduğu bildirilmektedir. Ocak 1998-Aralık 2000 tarihleri arasında Y.Y.Ü. Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD'ında mide kanseri nedeniyle ameliyat edilen yaşları 40-65 (Yaş ortlaması:55,7), 10'nu erkek, 10'nu kadın toplam 20 Evre 3 olgunun sağkalım süreleri analiz edildi. Ayrıca parafin bloklardaki kanserli ve normal doku örnekleri immunohistokimyasal (İHK)yöntemle hazırlanarak ışık mikroskobunda incelendi. ER ve PR'leri meme kanserlerindeki boyanma kontrol kabul edilerek değerlendirildi. 20 olgunun 2'sinde (%10) ER pozitif, 5'inde (%25) PR pozitif, 2'sinde de (%10) hem ER hem de PR pozitif olarak bulundu. Evre 3B olgularda hem proksimal hem de distal tümörlerde 16 olgunun 7 'sinde reseptör pozitifliği (proksimal tümörlerde 1 olguda ER pozitif, 1 'sinde PR pozitif; distal tümörlerde ise, 1 olguda ER pozitif, 4 olguda PR pozitif) mevcuttu. Reseptör pozitifliği olanlarda sağkalım süresinin 3 yıl civarında olduğu tespit edildi. Bütün olgularda aynı cerrahi girişimler yapılmasına rağmen reseptör pozitif olanlarda sağkalım süresinin yüksek olması bunlarda prognozun daha iyi olduğu sonucuna varıldı. Son yıllarda yapılan çalışmalar, seks hormon reseptörlerinin pozitifliğinin iyi bir prognostik faktör olduğunu göstermektedir. Ancak şimdiye kadar yapılan çalışmalarda reseptör pozitif olan olgularda hormonal tedaviye yanıtının yetersiz olduğu gösterilmiştir. Ayrıca KT ve RT'nin mide kanserlerindeki sınırlı etkisi radikal cerrahi girişimlere yönelimi arttırmaktadır. Biz de yaptığımız çalışmada özellikle Evre 3B'de olup ER ve/veya PR'lerinin pozitif olduğu olgularda sağkalımın belirgin olarak yüksek olduğunu tespit ettik. Bu nedenle de bu tür vakalarda total gastrektomi ve Dil diseksiyon yapılmasının sağkalımı daha da arttıracağı kanaatindeyiz.